Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

13 Eylül 2012 Perşembe

Eksik bir şey mi var ?

        " Eksikler aslında hayatta tat veren şeylerdir." Diye başladı söze.Ve : " Eksiklerimin olmasını, hayatta her zaman bir şeylere ihtiyaç duymayı seviyorum." dedi, ben onun yüzüne anlatmak istediğini anlamaya çalışır şekilde bakarken.
- Nasıl yani ne demek istiyorsun ? diye sordum. Yerinden kalktı kapıya doğru yöneldi sonra fikrini değiştirip masanın üzerinde duran cam sürahiden kendisine bir bardak su doldurdu, tek nefeste hepsini içti. Bardağı yerine koyarken gözüyle benim de isteyip istemediğimi sorarcasına baktı.Tepki vermeyince bardağı elinden bırakıp tekrar kapıya doğru yönelirken ellerini havaya kaldırıp göğsünü öne çıkararak gerindi ve anlatmaya başladı:
- Şöyşe düşün; Mutluluğu bir düşün mesela. Seni neyin mutlu ettiğini düşün. Yani demem o ki mutlu olabilmen için sahip olmadığın bir şeye sahip olman gerekir. Ancak o zaman gerçek mutluluğun tadına varabilirsin.
       Sözünü bitirdiğinde hiçbir şey anlamamıştım. Yine uykusuz kaldığı bir gece de gözlerini tavana dikip hayatın kendisine haksızlık ettiği için hayıflanarak, bir şeyler saçmaladığını düşündüm. Anlamış olacak ki gözlerini devirerek arkasını döndü ve devam etti:
- Mesela en ufak mutluluklarını hatırla. Hatırlıyor musun babanın sana elinde havalı bir kornayla geldiğini. Bip bip öttürmeye başlamıştı eve girdiğinde. Hemen anlamıştın bunun ne anlama geldiğini. Uzun zamandır istiyordun çünkü onu. Mahallede bütün arkadaşlarının vardı, yarış yaparlardı. Ama senin bir bisikletin yoktu. Sen üzülme diye seni vasıfsız bir hakem yaparlardı. Herkes kendi kafasına göre hareket ettiği halde. Her neyse, evet bir bisikletin yoktu, o sende eksikti, baban sendeki o eksiği tamamladı. Böylece sende mutu oldun. Ama bu mutluluk kısa sürmüştü. Çünkü bu eksikliğin karşılanmıştı. Artık daha başka eksikler ortaya çıkmıştı.
         İnsanoğlunun eksikliği asla tamamlanmaz. Daima ihtiyacı olan şeyler vardır. Bir bisikletin olmuştu mesela. Ama çağa ayak uydurmak suretiyle bir bilgisayarın yokstu. Bu da yeni bir eksiklikti senin için. Yeni bir mutsuzluk kaynağı. Bu seferde bilgisayar yoksunluğunun karşılanması için istekte bulundun. O da gerçekleşti ve yeniden mutluluğu tattın. Bu hep böyle devam etti. Senin mutlu olman için eksik olman ve akabinde karşılanması gerekti ve karşılandı sende mutlu oldun.
           Bu sefer tam anlamıyla neyi kastettiğini anlamıştım. Ve saçmalıyor diye düşündüğüm şeyler bana oldukça mantıklı gelmişti. Anlattıklarını harfi harfine yaşamıştım. Eminim ki herkes aynı şeyleri yaşamıştır. Hoşuma gitmişti. Daha fazla dinlemek istiyordum hiç kesmeden devam etmesini istedim. Ama önce yerimden kalktım çünkü oturduğum sandalye rahatsız ediciydi. Dikkatim ister istemez dağılıyordu. Yerimden kalkıp pencerenin önündeki tekli koltuğa geçtim. Sandalyeye nazaran daha rahattı. Eski tip koltuklardandı. Geniş, uzun, minderli. Minderi oturunca biraz içine çöktü. Ayak ayak üstüne attım ve devam etmesi için gözüne baktım. O yerinden memnundu fakat ağzı kurumuş olacak ki kalkıp bir bardak daha suyu kafaya dikti ve yerine geçti. Devam etti :
-  Tabi ki her eksikliğin tamamlanması da mümkün değildir. Yani yalnızca bir tane olan ve başka kişilere ait olan şeyler de vardır. Hani başkalarının eksiklerinin tamamlanmış hali, başkalarını mutlu eden varlıklar ya da ruhlar. Ne kadar istesende gerçekleşmeyecek, tamamlanmayacak eksiklikler.Ve sonrasında mutsuzluk...En çok acı veren gerçeklik.En acı verici duygu. Ama yaşanması en gerekli duygulardan bir tanesi. Neden ? diye soracaksın. Sence de çok basit değil mi cevabı ? Mutsuzluk da bir eksikliktir. Mutlu olanın eksikliği. Hayatta her zaman da mutlu olamazsın. Zaten buna da mutluluk denmez. Mutluluk eksik olmaktır aslında. Umut etmektir. Gerçekleşeceğine inanmaktır. İnancın uğruna çabalamaktır.
         Akşam olmak üzereydi. Artık sokak lambaları bir bir yanıyordu. Sokakta oynayan çocukların anneleri akşam olduğu için evlatlarını eve çağırıyordu. Odanın içeriside karanlık olmuştu. Ayağa kalktım, perdeyi çekip ışıkları yaktım. Karnın aç olup olmadığın sordum. Kafasını hayır anlamında yukarı doğru kaldırdı. Kendime kahve yapmaya gideceğimi söyledim. İster misin ? diye sordum. Kafasıyla onayladı. Bu tür konuşmalarımız sırasında konuşulan konunun dışında hiçbir şekilde konuşmazdı. Sinir bozucu bir durum gibi duruyordu. Bunu sorduğumda ise " kafamı başka şeylere yönlendirmek istemiyorum. O zaman dikkatim dağılıyor, konudan kopuyorum." demişti. Hak vermiştim kendisine. Kahveleri yapıp geldim. Bir iki yudum içtikten sonra, devam etmesini bekledim. Sanırım ben kahve yaparkan iyice toparlamıştı. Kahve kupasını eline alıp ayağa kalktı, perdeyi aralayıp dışarı baktı. Sıkılgan ve ince bir ton da devam etti:
- Sevmek de bir eksikliktir bence. Sevilmemenin eksikliğidir. Sonunda mutlu olmayı umut ettiğin bir noksanlık. Sınırı en ince olan bir eksilktir bu. Öyle ki senin eksik olduğun şey belki başkasında tamdır. Göreceli de bir kavramdır bu sevgi eksikliği. Herhangi birinin seni sevmesiyle giderilemeyecek bir şeydir. Senin istediğin birinin seni sevmesiyle tamamlanacak olan bir şey. Belki de asla gerçekleşemeyecek bir durumdur. Çünkü daha önce bahsettiğim gibi senin istediğin kişi başka birisinin tamlayanı olabilir. Tamlayan ve tamlananla güzel bir cümle oluşturmuş olabilirler. Sen bu cümlenin içine karışmak istersen cümleyi devirebilirsin. O yüzden cümleni tamamlamak için umut edersin, çabalarsın, hayatına zevk katarsın. Belki üzülürsün, hatta çok üzülür, kahrolursun ama hayatın tadı burada. Her istediğin şey gerçekleşseydi. Bütün eksikliklerin tamamlansaydı  - ki bu mümkünatı olmayan bir şey - yaşamındaki son noktaya gelmiş olacaktın. O yüzden ben seviyorum eksik kalmayı. Bir şeylerden yoksun yaşamayı. Hoşuma gidiyor çabalamak, hayal kurmak.
             Oldukça etkilenmiştim anlattıklarından. Söyledikleri şeylerde ki kişilere kendimi koydum. Ne kadar da doğruydu. Hep şikayet ederdim, eksik kaldığım için. Bana kendimi görme fırsatı sağladı. İyi olmuştu. Kalktı yerinden, evin içinde bir iki tur attıktan sonra, kapıya yöneldi. "Artık çok geç oldu ben gideyim." dedi. Oturmasını söyledim ama dün uyuyamadığını eve gidip biraz kestireceğini söyledi ve çıktı. Onu yolcu ettikten sonra içeri döndüm. Koridordan oturma odasına göz gezdirdikten sonra çalışma odama gittim. Kapıyı açtım, çalışma masama doğru yürüdüm. Çalışma masamın üzerinde zürafayı andıran bir masa lambası, birkaç parça kağıt, bir kalemlik, kalın bir sözlük ve sözlüğün yanında eksiklerimi gidermek için hergün içine bir miktar para attığım, bana İzmir'de bir bankada çalışan arkadaşımdan hediye gelen kumbara vardı. Kumbarayı aldım, hemen içini açtım ve paraları çıkardım. Teker teker saydım. Tam 294 lira vardı. Parayı alıp cebime koyduktan sonra üzerime kapının arkasında duran yeşil renkte el örgüsü hırkamı aldım. Dışarı çıktım, kazan dairesinin bulunduğu kata indim. Ve hemen kazan dairesinin bulunduğu kapının çaprazında bulunan kapıyı çaldım. Kapıyı apartman görevlimizin 10 yaşındaki küçük kızı açtı. Cebimdeki 294 lirayı çıkartıp avucuna koydum. Hiçbir şey demeden dışarıya çıktım. Parka doğru yürürken içimi tatlı bir mutluluk kaplamıştı. Maddi eksiklerimi kapatmak için biriktirdiğim para başkasının maddi eksikliğini karşılayacaktı aynı zamanda benim de manevi eksikliğimin bir bölümü karşılanmıştı. Mutluydum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder