Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

9 Nisan 2013 Salı

Bir Hikaye Denemesi Bölüm II



I.    

        II.    BÖLÜM: ÖLÜM DOĞUYOR


                     Gidişinin ardından neredeyse altı ay kadar geçmişti. Onun bıraktığı burukluktan kurtulmuştu hatta bir nebze de olsa unutmuştu. Dergide işler o kadar iyi gitmiyordu, aynı şekilde ev sahibi birikmiş borçları ödemesi için onu sıkboğaz ediyordu. Mesut ağabeyin gidişinden sonra Cemşit dergiyi idare etmekte güçlük çekiyordu. Sevtap’ın yazdığı bir yazı yüzünden açılan maddi tazminat davası yetmezmiş gibi bir de amatör bölümünde yayınladıkları bir yazarın ağır politik eleştirisi yüzünden dergi kapanmak üzereydi. Bu durum Cemşit’e oldukça ağır geliyordu, Faruk kendi acısını bırakmış onun için uğraşıyordu. Öyle ki son birkaç haftadır durumu hiç iyi değildi. Cemşit’in ailesi zengin bir aileydi. Babası Mehmet Kemal Bey Çorum’un ileri gelen toprak zenginlerindendi. Ama babasının ölümünden sonra tüm mirası Cemşit’e kalınca Cemşit onları babasının kazandığı yılların aksine birkaç sene içerisinde eritti. Son kalan zor zaman arsasını da dergi için satmak zorunda kaldı. Çünkü dergiden başka sığınacak bir yuvası kalmamıştı ki zaten Mesut Ağabey’de o yüzden derginin idaresini Cemşit’e bırakıp gitmişti. Artık bakıldığında derginin neredeyse yarısı boşalmıştı. Ramazan, Sadık, Furkan, Lemi, Gülay ve Nermin’in zaten başka işleri vardı, dergiyi bırakıp oraya geçtiler. Mualla ve Yunus da rakip olarak nitelendirdikleri “Ebedi-yat” dergisine geçtiler. Bu durum Cemşit’i gerçekten çok yaralamıştı. Koskoca dergide sadece üç yazar kalmıştı. Allah’dan Faruk da Cemşit de editörlükten anlıyordu da şimdilik ayakta tutabiliyorlardı.
                     Günler günleri kovaladı ve dergi kapandı. Fazla ayakta tutamadılar, bu durum Cemşit’e o kadar koymuştu ki daha fazla dayanamadı. Faruk gece gelen telefonla uyandığında onları bırakmayan diğer dergi yazarı ve aynı zamanda Faruk’un ilkokuldan arkadaşı olan Ruslan, Cemşit’e hemen dergiye gelmesini söyledi. Faruk korktuğu şeyin başına geldiğini anlamıştı ama arası pek iyi olmayan Tanrı’ya dualar ederek apar topar evden çıktı. Birkaç dakika dolandıktan sonra bir taksi buldu ve dergiye ulaştı. Polisleri ve ambulansı kapının önünde görünce dizlerinin bağı çözüldü ve yere kapaklandı. Ruslan onun yere düştüğünü görünce koşarak yanına geldi ve yerden kaldırdı. Faruk duymak istemediği şeyi duymak üzere ıslak bir gözle Ruslan’a baktı ve ağzından “ Cemşit mi? “ haykırışları döküldü. Ruslan’ın da gözlerinde yaş vardı ama Faruk’dan daha güçlüydü. Boğazını temizledi ve titrek bir sesle anlatmaya başladı.
                     “ Dergiden biraz erken çıkmıştım, biliyorsun artık toparlanıyoruz. Canım çok sıkkındı Lemi aradı bizim Ali ağabeyin yerine gittik. Her neyse biraz içtikten sonra eve gideyim dedim baktım evin anahtarları yok, bende dergide unuttum herhalde diyerek geri döndüm. Baktım ışık açıktı seni var sandım çünkü Cemşit gideceğim ben, gidiciyim ben deyip duruyordu. Ne bileyim böyle bir gitmekten bahsettiğini. Birkaç kez seslendim kapıyı açan olmayınca girdim içeriye. Kendine çay demlemiş daha bitirmemiş bile. Tavanda öylece sallanıyordu öylece…” Kolayca anlatabilmek için konuyu uzattıkça uzatıyordu Ruslan. Ama Faruk’un dayanamayacağını görünce kısa kesti öldü diyemedi. Bir edebiyatçı, bir şair nasıl ölebilirdi, bunu Faruk’a nasıl söyleyebilirdi. Sadece “ sallanıyordu” dedi. “ Yüzünde garip bir gülümseme vardı. Hani derdi ya bir gün öleceğim, hepimiz öleceğiz ama ben çocuklar gibi şen gitmek istiyorum, diye. Öyle gitti Faruk, Cemşit o gitti, bizi bıraktı.” İkisi de artık dayanamadı ve dizlerinin üstüne  çökerek sarıldı ve ağlamaya başladılar.
                    Polisin “ Pardon Faruk bey siz misiniz? “ demesiyle irkildiler ve ayağa kalktılar. Faruk ağlamaktan konuşamaz hale gelmişti ama zor da olsa “ Buyurun benim.” Diyebildi. Polis daha çok gençti belki bu sene mezun olmuştu belki de bu ilk göreviydi. Genç bayan polis gözleri ağlamaktan kızarmış ve korkunç bir hale bürünmüş Faruk’a “ Cemşit bey intihar etmeden önce bir not yazmış, üzerinde de “Faruk kardeşime” yazıyor. Biz açmadık, eğer siz açabilirseniz belki bir şeyler… “ dedi ve kâğıdı Faruk’a uzattı. Faruk kağıdı eline aldı ve gözlerinden süzülen bir damla yaş kağıda düştü. Eliyle ıslaklığı yaydıktan sonra kâğıdı açtı. Fazla uzun değildi, kemikli uzun burnunu çekti ve okumaya başladı.
“ Faruk, kardeşim;
Bilirsin biz seninle çok eski olmasa da eski bir geçmişe sahibiz. Bu dergiye ikimizde her şeyimizi verdik. Hayatımızı, kadınımızı, ailemizi… Ama beceremedim kardeşim. Her şeyde olduğu gibi bununda üstesinden gelemedim. Elime yüzüme bulaştırdım. Hayatta yaptığım tek doğru iş seni tanımak oldu. Artık dayanamıyorum, daha fazla bir şeyleri mahvetmeden gidiyorum. Seninle konuşurduk ya hani, ölümümüz ilginç olsa, diğerlerinden farklı eğlenceli olsa diye. Ben onu da beceremedim işte. Ama şen şakrak gidiyorum kardeşim. Her şeyin içine ettim ve şen şakrak gidiyorum. Benden kurtuluyorsunuz. Ne olur peşimden erken geleyim deme. Benim beceremediklerimi sen becereceksin. Bir de senin hep merak ettiğin benim siyah, telli defterim vardı ya artık o senin. Onu oku, iyi oku. Ama ne olur beni yargılama, bana küsme, beni cezalandırma. Neyse kapımı çalıyor Azrail, bir de yağmur yağıyor hava serin, bana ölüm doğuyor, hakkınızı helal edin.
                                                                                                        CEMŞİT ALATURNAGİL”
              Faruk kâğıdı elinden düşürdü, kafasını bulutların arasından dolunayın aydınlattığı yağmurlu gökyüzüne kaldırdı. Aynı filmlerde olduğu gibi ama bu sefer sadece Cemşit ile olan hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Olanlara inanamıyordu,  “bana ölüm doğuyor” cümlesi kulaklarında çınlıyordu. Rüya olmasını arzuluyordu, kâbustan uyanmak için ayağa kalktı ellerini başının arkasında birleştirdi ve avazı çıktığı kadar bağırdı. “ Cemşiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiitt…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder