Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

3 Nisan 2013 Çarşamba

Bir Hikaye Denemesi


I.                    Bölüm: GİDENİN ARDINDAN



                      Günün getirdikleri yüzünden suratından düşen bin parçaydı. Kara kalın kaşlarının altındaki ela gözleri, uykusuzluktan morarmış ve şişmiş gözaltının gölgesinde kalıyordu. Saçları günlerdir gün yüzü görmediği için yağlanmışı. Yaşına göre oldukça sık ve siyah saçları vardı. Saçları kulaklarını kapatmaya yetmiyordu. Sahi o kepçe kulaklar nasıl kapanırdı ki?
                      Yaklaşık 10 gündür değiştirmediği, eskiden beyaz, şimdiki rengi gri olan tişörtünün kokusundan rahatsız olmamak için etrafında gördüğü ilk güzel koku olan oda parfümünü üstüne boca etti. Kalın kemikli, asker yeşili olan, numaralı gözlüğünü odadaki masanın arasında güç de olsa buldu. Masanın üzerinde onlarca kitap, altı kahve kupası, bir masa lambası, kullanılmış peçeteler, buruşturulmuş ve üzerine kahve dökülmüş müsvette kâğıtlar, onlarca ucu kırık kurşun kalem ve boş kalan yerlerinde bir karış toz vardı. Onlarca şey arasında gözlüğünü bulmak kolay olmadı. Birçok şeyi yerinden ayırmak zorunda kaldı. Günlerdir kapalı olan perdeyi açmak için pencereye doğru ilerlemek üzere arkasını döndü. Sonra gün ışığını gözlerinin kaldırıp kaldıramayacağını merak edip vazgeçti. Tekrar tekli koltuğa oturmaya niyetliydi. Koltuğa yöneldi kendini bırakıp geri fırlaması bir oldu. Geçenlerde sinirlenip fırlattığı müzik setinin kumandasının üzerine oturmuştu. Sinirlendi tekrar fırlattı, nereye gittiğini umursamadı, koltuğa tekrar oturdu. Koltuğun önünde duran tabureye ayaklarını uzatıp geriye yaslandı ve uzun süredir süren uykusuzluğunu bastırmak üzere gözlerini kapadı.
                    Uyandığında kendini zinde hissediyordu. Günlerdir takvime ve saate bakmadığı için, günlerden hangi gün, saat kaç gibi kavramlara yabancı kalmıştı. Artık gün ışığını görmenin vakti geldiğini düşünerek öncelikle pencere yöneldi. Perdeyi yavaşça çekti içeriye güneş ışığı dolmasını beklerken yanılmıştı. Hava karanlıktı. Karnı acıkmıştı, mutfağa kendine bir şeyler hazırlamaya doğru yürüdü. Evde bir şey olup olmadığı hakkında bir fikri yoktu. Buzdolabını açtı, bir parça peynir ve bir poşet zeytin vardı. Ekmek olup olmadığını kontrol etmek için buzdolabının üzerindeki sepete baktı. Oldukça bayat, muhtemelen bir kaç günlük ekmeği eline aldı, yokladı ve ocağın üzerinde duran tavaya bıraktı. Ekmek kızarırken, kendisine çay demlemeye koyuldu. Karnını doyurduktan sonra uzandığı tekli koltuğunda mayıştı kaldı. Tekrar uykuya daldı.
                   Açık bıraktığı pencereden ışık yüzüne vuruyordu. İçinden ışığa lanetler okuyarak gözünü açtı ve kalktı. O gittiğinden beri ne yazıyordu ne de çiziyordu. Dergiden arkadaşlarından da on üç gündür haber alamıyordu. Daha doğrusu almıyordu, almak istemiyordu. Biliyordu çünkü ona onu soracaklardı. Nedenlerini falan, sıkıcı geliyordu. Birden ayağa kalktı ve masaya yöneldi. İki elinin parmaklarını birleştirerek ayak parmakları üzerinde yükseldi ve derince esnedi. Kendi kendine söylendi : " Hey Allah'ım, ne yapıyorum ben ya! " Sonra masanın üzerine bir göz attı. Mutfağa gidip en alt çekmeceden bir çöp poşeti çıkartıp odaya tekrar döndü. İlk önce ondan başladı. Hiç huyu olmamasına rağmen sırf ondan geldi diye masasına koyduğu ve o gidince kaldırıp çekmeceye attığı, içinde ikisinin çektirdiği ilk fotoğraf bulunan çerçeveyi alıp çöp poşetinin içine bıraktı. Sonra yıkasa bile temizlenmeyeceğini anladığı kahve kupalarını attı. Masanın üzerinde her ne varsa - ilkokul arkadaşı Ruslan'ın hediye ettiği masa lambası hariç- çöp poşetinin içine doldurdu. Masanın üzerini temizledikten sonra kaç günlük olduğunu bilemediği ve eşlerinin kayıp olduğu çorapları, kanepenin arasından çıkardığı kurtlanmış cips poşetini, üstüne basıp ayağını burktuğu kola şişesini, ağzına kadar sigara izmaritiyle dolmuş olan küllüğü çöp poşetine attı. Çalışma odasını ve aynı zamanda yatak odası olan odanın döküntülerini topladıktan sonra mutfağa geçti. Anlık bir şekilde bulaşıkları yıkamayı aklından geçirdikten sonra tezgâhın üstünde eline ne geçtiyse diğeri dolduğu için yeni çıkarttığı çöp poşetine boşalttı. Evin tamamen dağınıklığını toplayıp tozunu, pasını temizledikten sonra kendini temizlemeye karar verdi ve üstündeki yıllık elbiselerini de çıkarıp ayrı bir çöp poşetinin içine doldurdu. Banyoya gitti, banyo dolabının üstündeki makineyi alıp önce saçlarını makineyle oldukça kısalttı. Daha sonra da bir hayli uzamış ve şekilsizleşmiş sakallarını kestikten sonra duşa girdi.
                        Artık kendine gelmeyi düşünüyordu. Çünkü onun gidişinden sonra kendini çok yıpratmıştı. Ne dergiye gitmiş ne de iş göndermişti. Biraz kendine geldikten sonra telefonu eline aldı ve rehberden Cemşit'i bulup arama tuşuna bastı.
                     " Alo, Cemşit sen misin? Dedi, onun olduğunu biliyordu ama günlerdir habersizliğinin utangaçlığı vardı üzerinde.
                    "E-e-evet benim, Faruk sen misin? Dedi, şaşkın ve sevinçli olduğunu sesinden belli ederek.
                    " Nerdesin lan sen kaç gündür? Hiç arayıp sormuyorsun, telefonun kapalı, evinin adresi yok! "
Cemşit ilk şoku atlattıktan sonra Faruk'a yüklenmeye başlamıştı. Bunu bekliyordu, ama biraz sıkılmıştı.
" Dur, yavaş ol biraz. Sonra döversin. Ama önce beni dinle. Mesut ağabey orada mı? Ben hâlâ orada çalışıyor muyum? Yoksa atıldım mı? Bunları öğrenmem lazım. " Hemen işe başlamak istiyordu. Boş kalarak tekrar onu düşünmeye başlayacağından korkuyordu.
" Mesut ağabey sen gittikten bir hafta sonra Somali'ye gitti. Hani şu yardım derneği vardı ya onunla." dedi Cemşit. Biraz utangaç, ama biraz da gururla devam etti. " Artık derginin idaresi bende. Yani hâlâ devam ediyorsun, ama maaşından kesinti yapmak zorundayız he. " dedi ve küçük bir kahkaha koyuverdi.
Faruk buna sevinmişti, Cemşit ile iyi arkadaşlardı ve kendini toplarken onun yanında olması ona iyi gelecekti.
" O zaman ben bir saate kadar geliyorum dergiye. Sizi çok özledim ya da ne yalan söyleyeyim o kıçı kırık sandalyede sabahlamayı özledim be. " dedi, Cemşit'in bir şey demesini beklemeden telefonu kapattı. Kalktı üstünü giyindi ve dışarı doğru yol aldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder