Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Bir Hikaye Denemesi Bölüm IV

 IV.                    BÖLÜM: ÖZLENEN ANILAR



  Alarmın çalmasıyla ürpermesi bir oldu Faruk’un. Uzun zamandır bu sese  uzak kalmıştı. Ne kadar rahatsız edici bir ses olduğunu tekrar hatırladı. Elini sağ taraftaki sehpanın üzerinde bulunan ve tam olarak 7.45’i gösteren dijital saate uzattı. Saati göz hizasında havaya kaldırıp kaçı gösterdiğini görebilmek için gözlerinden bir tanesini zorla da olsa açtı ve baktı. İçinden bu saatte kalkılır mı diye küfür ederek saati erteleme düğmesine basıp tekrar uyumaya koyulacaktı ki birden aklına dün akşam ki not kağıdı geldi. Zaten onu düşünmekten gece boyu uyuyamamıştı. Şimdi tekrar aklına getirerek uykusunu kaçırdı. Bu yöntem alarmdan daha etkili bir yöntem olmuştu.  Daha sonra bugünün Pazar olduğu ve dükkanın geç açılacağı aklına gelince bir kez daha küfürü koyuverdi. Ama bu sefer o kadar yüksek sesle söylemişti ki kendi bile utanmıştı bir an. Sabah daha erkendi işine gitmesi için daha üç saati vardı. Geri uyumaya çalışırsa kalkamayacağını biliyordu. O yüzden yatağın içinde fazla kalmak istemedi ve bir iki gerindikten sonra doğruldu. Üzerindeki battaniyeyi kenara savurdu, başını iki elinin arasında alarak gözleri ovaladı ve ayağa kalktı. Önce pencereden dışarıya bir göz attı, güneş gözlerini kamaştırınca geri döndü, banyoya yöneldi. Girip bir güzel duşunu aldıktan sonra mutfağa gidip bir şeyler hazırlamak için harekete geçti. Dolapta zeytin ve peynirden başka yiyecek bir şey olmadığını görünce akşam için bir liste yapayım diye düşündü. Çeyrek ekmeğin arasına peyniri koyup sallama çayla afiyetle bir güzel yedi. Daha bir saat vardı evden çıkmasına ve oyalanacak bir şeyler aradı. Aklına çalışma odasındaki dolabın en alt çekmecesi geldi. Özel diye nitelendirdiği her şeyi oraya atardı. Biraz karıştırayım diye oraya yöneldi. Çekmeceyi açtı, içinde misafirliğe gelmiş bir çocuğun gizli çekmeceleri karıştırması gibi bir heyecan vardı. Anlam veremedi, çekmeceyi çekti ve içinde bulunan eski bir ayakkabı kutusunu eline aldı. Kapağını açar açmaz önce kulağından başlayan sonra sırasıyla ensesi, sırtı ve bacaklarına doğru inen bir sıcaklık vücudunu kapladı. Göğüs kafesi sıkışmaya başladı, nefes alış-verişlerinde düzensizleşme vardı. Gözleri yanmaya başladı, Avuç içlerinin terlediğini hissedebiliyordu, yerinde duramıyordu sanki her yer yanıyordu ve nereye dokunsa canı acıyordu. Böyle olmayalı uzun zaman olmuştu. Kaçırdığı gözlerini tekrar kutunun içine dikti. En üstte kendisinin ikisini çektiği ve onu yanağından öptüğü fotoğraf vardı. Bu fotoğrafı çok severdi çünkü çok doğal geliyordu ve onu ne kadar sevdiğini kendi gözlerinden görebiliyordu.  Elleri titreyerek fotoğrafı aldı, derin bir iç çektikten sonra kenara bıraktı.
            Faruk'un gözleri doldu, boğazı düğümlenmişti. Bir an nefes alamadığını hissetti. Çenesi titriyordu, elleri ise kendinden bağımsız hareket ediyorlardı. Oturduğu için şükretti çünkü ayakta olsa çoktan yere yığılmıştı. Bu fotoğrafı hâlâ dün gibi hatırlıyordu. Sadece kendine unutmak adını verdiği bir yalanla yaşıyordu ve bu yalan zaman zaman gerçeklerle örtüşmekte sorun çıkartıyordu.
                       Saat 9’u 55 geçiyordu. Faruk ilk gününden işine geç kalmamak için siyah spor ayakkabılarını giyip yola koyuldu. Cemşit amcanın ona dükkanı açacağını söylediği saate daha otuz beş dakika vardı. Faruk da bu zamanı yürüyerek geçirmeyi tercih etti. Kestirme olan ara sokakları kullanmayı çok severdi. Yine öyle yaptı. Pazar günü olduğu için sokaklar pek hareketli değildi. Sadece okulu olmayan küçük çocukların sokakta oynadığı ufak oyunların sesleri vardı. Birkaçına takıldıktan sonra hızla yürümeye devam etti. Dükkana yaklaştığında Cemşit amca’yı da köşeyi dönerken gördü. Geç kalmadığına tam sevinecekti ki dükkanın açık olduğunu ve Cemşit amca’nın elinde de poğaçalar olduğunu gördü. İçinden daha ilk günden hiç iyi olmadı diye sayıklayarak dükkana girdi. Biraz mahçup bir şekilde Cemşit Amca’yı selamladı. Sonra özrünü bildirmek için sıkkın bir ifadeyle :
                      “ Günaydın Cemşit Bey. Kusura bakmayın daha ilk günden geç kaldım. Aslında erkende uyanmıştım ama biraz yürümek istedim. Birde siz geç açacağım deyince ağırdan aldım. Özür dilerim bir daha olmayacak."
                       Faruk sözünü bitirdikten sonra Cemşit Amca’nın suratında hınzırca bir gülümseme vardı. Sanki Faruk’un bu sıkkın hali hoşuna gitmişti. Elindeki poğaçaları masanın üzerine koydu. İki temiz çay bardağı çıkartıp yeni demlendiği belli olan sıcak çayları doldurdu. Faruk’un sıkkın bakışlarına dayanamayınca konuşmaya başladı :
                     “Gel Faruk gel. Suç sende değil benim eski alışkanlıklarımda işte. Yılların verdiği o erken kalkma alışkanlığıyla alakalı. Uyuyamadım kalktım geldim bende dükkanı açtım. Hem dedim evladıma bir sabah kahvaltısı ısmarlayayım ilk günün hatırına. Çekinme çekinme gel otur. “
                         Faruk masaya oturdu.  Çayı şekersiz içiyordu ve aklı karışık bir şekilde çayını yudumladı. Cemşit çok tuhaf bir adamdı. Ama değişik bir şekilde de çekiciliği vardı. Bir baba yahut daha çok bir dede çekiciliğiydi bu. Sevimli, tonton dedikleri cinsten bir dede. Faruk hiç konuşmadan poğaçaları yiyip çayını içtikten sonra işe başlamadan önce Cemşit Amca’ya bir konuyu açmak istiyordu. Kendisi konuyu açamadığı için Cemşit’in anlamasını ister gibi bir şey söylemeye çalışıyormuş da çıkmıyormuşcasına bir şeyler yapmaya başladı. Cemşit bu durumu anlamış olacak ki gözlük camlarının ardından tepeden bir bakışla Faruk’a anlatması için bir işaret attı. Faruk bu onayı alınca anlatmaya başladı.
                        “ Cemşit Amca  dün ben dükkandan çıktıktan sonra birisi bana çarptı ve çantasından bir şey düşürdü. Bende eğildim aldım onu meraklanıp okudum belki bir şeyler çıkar diye hani. Ama kağıtta “ Her son yeni bir başlangıcı getirir, önemli olan noktayı koyduktan sonra büyük harfle başlamayı unutmamaktır. Harflerinin küçülmemesi dileği ile G…” yazıyordu. Kağıt yırtılmış olduğu için devamını bilmiyorum. “G” bir ismin baş harfi mi yoksa başka bir şey mi ya da bu notu düşüren kişi beni tanıyor mu falan bunlar gece boyu aklımı kurcaladı. Bu kadar şey üst üste tesadüf olabilir mi bilmiyorum. Yani ben olmayacağına inanıyorum. O yüzden eğer bu notu birisi bana bilerek yolladıysa ve o da şu hani bahsettiğim kızsa eğer illa tekrar buralara gelecektir. Dükkana beni görmeye gelebilir belki yeni bir not bırakmak için falan. Bende bir şey düşündüm hem dükkan için iyi bir iş olabilir hem de benim işim görülebilir. Şöyle bir şey düşünüyorum. Bu dükkana gelen müşteri potansiyeli belli. Bazı yerlerde olduğu gibi dilek ağacı ya da köşesi gibi bir şey yapsak. Herkes belli notlar ve tarih yazsa assa o ağaca, sonra desek ki işte bunlar burada tarih olacaklar. Hem antikacı için güzel bir reklam ve güzel bir proje olabilir hem de ben bu notu yazanı el yazısından bulabilirim. Ne dersin ? “
                     Cemşit Faruk’a biraz düşünceli bir ifadeyle baktı. Aklından Faruk’un söylediklerini tarttığı belli oluyordu. Sağ elini pek saç kalmayan kafasına attı. Birazcık kaşıdıktan sonra bir şey söylemek için nefesini içine çekti sonra vazgeçip geri verdi. Sonra tekrar nefesini içine çekti ve bu sefer konuşmaya başladı :
                   “ Şimdi evladım , söylediklerin güzel düşünceler. Ama biz bir cafe değiliz ki böyle işler tutsun burada. Ama dersen ki ben bunu bizim dükkanımıza uydururum o zaman harika şeyler ortaya çıkartabilirsin. Bu arada çok zeki bir gençsin. Ben kaç yaşıma geldim aklıma hiç böyle bir fikir gelmemişti. Dedektifçilik oynamak he. Tamamdır ya hoşuma gitti bu iş. Yapalım şunu eğlenceli olacak. Hem de sen sevineceksin, işin görülecek. Tamamdır tamam.”

                    Faruk Cemşit Amca’nın bu işi kabul etmesine sevinmişti . Gerçekten bu aralar biraz dedektifçilik oynayabilirdi. Üst üste gelen bu esrarengiz olayları çözmek kendisine kalmıştı. İşe de en son eline geçen şeyden, not kağıdından başlayacaktı. Böylece her şeyin çorap söküğü gibi geleceğini hissediyordu. Hatta bu işi çözdükten sonra biraz geçmişe dönüp terk edilmesinin gerçek sebeplerini araştırmayı düşünüyordu. Bir an onu mu önce yapmalıyım diye düşündü. Daha sonra bundan vazgeçti. Bu mesele ondan daha önemli olabilirdi. Hatta zaman zaman Cemşit’in intiharıyla bağlantılı olabileceğini aklından geçiriyordu. Çünkü hâlâ onun böyle bir şey yapabileceğine inanamıyordu. Faruk gün boyu aklından bu düşünceleri geçirdi. Olayları kendince bir sıraya koydu. Bu arada gelen birkaç müşteriye doğum günü hediyesi sattı. En çok da arkadaşına 45’lik almaya gelen on yedi yaşındaki  çocuk hoşuna gitmişti. Çünkü gençlerin eskilere özenmesi güzel bir şeydi. Faruk da popüler kültürden pek hazzetmeyen birisiydi. Pek fazla iş olmayınca dükkanı kapatıp çıktılar. Faruk Cemşit Amca’ya yarın, konuştukları mevzu için malzemeye alacağını ve biraz geç kalabileceğini söyledi ve durağa yanaşan otobüse yetişmek için koşturdu. Otobüse yetişmişti ancak nefes nefese kalmıştı. Boş bir yer bulup oturdu ve başını cama dayayıp olmuş ve olacakları hayal ederek evine doğru yol aldı.

1 yorum:

  1. sürükleyici.. gündelik hayata yakın söylemler.. okuyucuya dost bir öykü dizisi :)

    YanıtlaSil